Добавил:
Upload Опубликованный материал нарушает ваши авторские права? Сообщите нам.
Вуз: Предмет: Файл:
Тема 5. Історія вивчення слова.doc
Скачиваний:
2
Добавлен:
10.11.2019
Размер:
103.42 Кб
Скачать

Зразки:

1) Уривок з газетного тексту, в якому йдеться про характер сучасної юридичної терміносистеми турецької мови: türk hukuk dilinin genel tanitimi

Türkçe, Dil Devrimi denen bir dizi reform ve değişime uğramış bir dildir. Belki de dünyanın başka hiç bir dili, insanların bilinçli yolla yaptıkları bu kadar yoğun reformların etkisi altında kalmamıştır. Cumhuriyet ilan edilmeden önce ve Cumhuriyetin ilk döneminde kullanılan ve çok sayıda Arapça ve Farsça sözcükler içeren Osmanlıca, 20’li yıllardan itibaren, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Atatürk’ün 1928 yılında Arapça alfabesini değiştirip Latin alfabesini esas alarak başlattığı reformlar sonucunda hem sözcükler hem de dilbilgisi açısından köklü değişikliklere uğramıştır. O kadar ki, 20. yüzyılın ilk yıllarında yazılan Osmanlıca metinler (yasalar da dahil) bugünlerde günümüz nesili için hiç anlaşılmaz hale gelmiştir. Dil Devrimi başladıktan ve 1932 yılında Türk Dil Kurumu kurulduktan sonra da aşağı yukarı 60’lı yıllara kadar yazılan edebi eserler, kanunlar zor okunabilir, arasıra da sözlük kullanma gereği duyulur. İstatistiklere göre geçen yüzyılın başlarında Arapça ve Farsça kökenli sözcüklerin sayısı % 80-85’i bulurken, bugünlerde % 10-15 civarındadır. Aynı zamanda konuşma dili tanınmayacak kadar değişmişse de, Türkçe’nin başta hukuk dili olmak üzere bazı alanları çok az değişmiştir. Örneğin, 20-50’li yıllarda yazılmış yasalar bugünlerde de hiç değişmeden aynen kullanılmakta, taşınmaz mal dava ve işlemleri ile ilgili düzenlenen vekaletnameler (özellikle de umumi vekaletname) yabancı kökenli ve günlük hayatında kullanılmayan sözcüklerle doludur. Üniversite hukuk fakültelerinde hukuk öğrencilerine Arapça ve Farsça sözcükler ezberletilir, yabancı sözcükler esasında kanunlar öğretilir. Böylece hukuk alanında çalışmaya yeni başlayan bir avukat, öğrenimi sırasında yıllarca ezberlediği yabancı sözcüklerden vaz geçemez ve gerçekte bir arada iki dili bilmek zorundadır. Arapça ve Farsça kökenli sözcüklerden vaz geçip yerlerine Türkçe karşılıklarını kullanmak istese bile mevcut sistem ona izin veremez çünkü tüm hakimler, savcılar, avukatlar, devlet memurları bu sözcükleri kullanmaya alışıktırlar. Ve tabi ki resmi belgelerde kullanılan dilin günlük hayatında sıradan vatandaşlarca bilinmemesi ve kullanılamaması, anlaşmazlıklara ve yanlışlara yol açabilir. Aşağıda, Türk hukuk diliyle ilgili 1998 senesinde MİLLİYET gazetesinde yayımlanan bir yazı verilmiştir. Yazıdan, Türkiye’nin önde gelen hukukçu ve gazetecilerinin bu konudaki görüşlerini öğrenebiliriz.

* * *

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Onursal Başkanı İ. Zekai Özdil “Tapulu Taşınmaz Mal Davaları”nı zengin içtihatlar ve açıklamalarla anlatan 1013 sayfalık kitabının son bölümünü “Türk Hukukunun Diline” ayırmıştır. Özdil, yapılacak iş “Hukuk dilinden, yıpranmış, işlevini yitirmiş, yabancı kökenli sözcükleri atmak, yenilerini alırken de kesinlikle öz Türkçe olmamarının sağlanmasıdır” diyor.

Şimdi, nice hukukçu “Bize fakültede bunları öğrettiler, kanunlarda da bunlar yazılı” diyecekler. Haklılar, yasaların dili arındırılmadıkça, bu yabancı kelimeler, yazışmalarda da, konuşmalarda da kullanılacak. Özdil, bu konuda hukuk profesörlerine, hakimlere, savcılara, avukatlara ve yazarlara da önemli görevler düştüğünü belirtiyor. “50, 60 yıl önce ağdalı bir Osmanlıca’yla çevrilmiş olan yasalardaki deyimleri hiç kullanmasınlar, tabu düşünceleri yıksınlar”. Özdil, bu konuyu çözmek için hukuk ve dil bilginlerinden uzman bir kurulun göreve çağrılmasını önerirken, Prof. Dr. İsmet Sungurbey’in bir sözünün altını çiziyor: “Türk hakimi, avukatı, yasa papağanı değildir.”

Özdil, hukuk dilinin Türkçeleştirilmesini önerirken, “noterlerin dili”nin ağdalı, Osmanlıca, Arapça ve Farsça sözcüklerle dolu olduğunu belirtiyor ve örnekler sıralıyor. Aşağıda bu örnekleri, parantez içinde de Türkçe karşılıklarını göreceksiniz:

Devairi devletin kaffesinde takibi umur ve muameleye (Devlet dairelerindeki iş ve işlemlerin tümünü izlemeye), muhafaza (koruma, savunma), temin (elde etme), münasip (uygun), keşide (çekme), şahit ikame (tanık gösterme), istima (dinleme), vaz (ortaya koyma), fek (ortadan kaldırma), ehlivukuf, ehlihibre (bilirkişi), azil (el çektirme), tevkil (vekil atama), ait (ilişkin), ihtilaf (uyuşmazlık, anlaşmazlık), ifa (yerine getirme), bilûmum (genelde), hafriyat (kazı), ikmal (tamamlama), tadilat (değişiklik), tashih (düzeltme), tashihat (düzeltmeler), ilzam (bağlama), taahhüt (yüklenme, yükümlülük), tarik (yol), kuyudat (kayıtlar), sicilat (siciller), bilcümle (tüm).

Kullanılan yabancı sözcükleri ve Türkçe karşılıklarını gördünüz… Acaba noterler, iş kağıtlarında böyle yazsalar ne olur?

Zekai Özdil, bu konuda canlı bir örnek de veriyor. Genç bir noter, iş kağıtlarına yabancı sözcükler yerine Türkçe karşılıklarını yazdırmış. Köylü bir vatandaş gelmiş, genel vekaletname verecek, vekilin, satış bedelini almaya da yetkili olmasını istemiş. Vekaletname düzenlenmiş, alıp gitmiş, biraz sonra dönüp gelmiş; hem de kızgın: “Tapudan ahızlı kabızlı vekalet istiyorlar!” Noter ne yapsın, “ahzü kabza” laflarını içeren bir vekaletname daha düzenlemiş… Ne garip değil mi? Devletin iki dairesi birbirini anlamıyor, devletin üç vatandaşı, ayrı dille konuşuyor.

Zekai Özdil’in bir de anısı var… Genç bir avukat Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’ndeki duruşmada şöyle demiş: “Biz bu tapuyu, bütün hukuki netayici ve vecaibiyle tekabül ettik”. Zekai Özdil “Bunu duyunca ürperdim” diyor. “Genç bir avukat, biz bu tapuyu bütün hukuksal sonuçları ve yükümlülükleriyle üstlendik, deseydi, ulusal davaya katkıda bulunacaktı”.

* * *

Yukarıdaki yazıdan, birçok Türk gazeteci ve hukukçuların Türk hukuk dilinin kolaylaştrılıması ve günlük hayatında, yazınsal yapıtlarda kullanılan dile yakınlaştırılması yönünde değiştirilmesinden yana olduklarını gördük. Ancak bugünlerde dile getirilen bu görüşler, istekten başka bir şey değildir. Geleneklerin ve alışkanlıkların üstünden gelmek yüksek derece zor, bu yüzden sözkonusu istekler henüz gerçekleştirilememiş durumdadır.

Bugünlerde hukuk, iki büyük alandan oluşur. Birincisi kanunlar, resmi kuruluşların düzenlediği belgeler, uluslararası anlaşmalar, ikincisi de resmi olmayan kuruluş, şirket, firma yani tüzel kişiler ve gerçek kişiler arasında imzalanan sözleşmelerdir. İş mektuplaşması da ikinci alana dahildir. Bu ayrıma göre günümüz hukuk dilinde de aslında iki dil vardır. Yasalarda, özellikle de geçen yüzyılın baş ve ortalarında düzenlenmiş kanunlarda ve resmi yazışmalarda kullanılan dil, çoğunlukla Arapça ve Farsça sözcüklerden oluşmakta, arasıra yabancı dilbilgisi yapılarına da rastlanmaktadır. Resmi olmayan sözleşmelerde de kullanılan dil, daha çok günlük hayatında halkın kullandığı dile yakın, dolayısıyla anlaşılması daha kolaydır. Ama gerçek şu ki, Türkçe öğrenen yabancı hukuk öğrencilerinin iki dili öğrenmek, aynı kavramı belirten ama kökenleri farklı olan bir sürü eş anlamlı sözcük ezberlemek zorundadırlar. Bu ders kitabı, hukuk öğrencilerinin, sözünü ettiğimiz bu iki dili öğrenme ihtiyacını karşılayacak biçimde düzenlenmiştir.